Mezhepin sözlük
anlamı “gidilen
yol, tutulan yol”dur. Mezhepin derleyicisine müctehid , mezhep olarak ortaya
çıkardıkları görüşlere ictihad denir. Müctehid olmak kolay bir iş değildir.
Kuranı ezbere bilmek ve hadis hafızı olmak ayrıca mantık kıyas gibi ilimleri
bilmeyi gerektirir. Örneğin Hanefi mezhebinin derleyicisi İmamı Azam Kuranın 6666
ayetini ezbere mealen ve Arapça olarak bilirdi. Ayrıca 500.000 hadisi ezbere
bilirdi. Yani ictihad yapmak için bu kadar bilgiye ihtiyaç var . Müslümanların
büyük çoğunluğu, dinin aslî kaynakları olan 6666 ayetlik Kuran-ı Kerim ayetleri
ve 1 milyon hadisten hüküm çıkarmaya güç yetiremediği için, “bilmiyorsanız zikir ehline sorunuz”
mealindeki ayet-i kerimenin emrine uyarak dinlerini bu kâmil âlimlerden
öğrenmişlerdir. Mezhep denildiği zaman İmâm-ı Âzamın kendi çıkardığı bir yol
değil, İmâm-ı Âzamın ilim silsilesiyle Abdullah b. Mesud’dan ve onunda Resûl-i
Ekrem'den [sallallahu aleyhi vesellem] öğrendikleri yol olduğunu
biliyorlardı.
Peki,
çok hadis bilmek veya elimizin altında ciltler dolusu hadis kitabı bulundurmak
ictihad etmeye yeterli midir? Hadisleri bize en çok rivayet eden sahabi kimdir?
Ebû Hureyre (r.a). Ondan bize gelen hadis sayısı 5300’den fazladır.
İslâm hukuk tarihine baktığımızda Ebû Hureyre (r.a), bu kadar hadisi ezbere
bilmesine rağmen fakih sahabiler arasında olmadığını, aksine karşılaştığı
meseleler hakkında bildiği hadislerdeki muradın ve uygulamanın nasıl olacağını
Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sâbit ve annelerimizden Hz.
Âişe’ye (r.anha) sorduğunu görürüz. İşte sahabenin büyüklerinden Ebû
Hüreyre (r.a) bile, “Çok hadis biliyorum, öyleyse çok ictihad
ederim” dememiştir.
Mezhepler rahmettir Zira peygamber efendimiz ,
“Ümmetimin arasında bulunan görüş
ayrılıkları bir rahmettir.” [Münâvî, Feyzü’l-Kadîr,
1/271 ]
hadis-i şerifi ile buna işaret buyurmuştur. Örneğin Hanefi mezhebinde vucudan
kan akması abdesti bozar. Şafi mezhebinde ise karşı cinse dokunmak abdesti
bozar. Bunun çıkış sebebi şudur: Bir gün peygamber efendimizin alnından kan
gelmiş eşi bu kanı silmiş. Peygamber efendimiz de abdestim bozuldu deyip
yeniden abdest almış. O zaman çevresindeki sahabeler neden abdest aldığını
sormamışlar. Peygamber efendimizin vefatından çok sonra bu mesele görüş
ayrılıklarına sebep olmuş. Ebu Hanefi bu olayda abdest bozulmasını kan akmasına
bağlamış, İmam Şafi ise peygamber efendimize kadın dokundu diye abdestinin
bozulduğunu yorumlamış. Eğer her hem kan akması hem karşı cinse dokunmak abdest
bozsaydı büyük zorluk olacaktı. Bu bir rahmettir.
Mezhepler birden bire kurulmuş kurumlar
değildir. Mezhepler, imamlarının kendilerinden önceki üstatlarından
devraldıkları usul yolunu devam ettiren kimselere nisbet edilen isimlerden başkası
değildir. Dolayısıyla Hanefî mezhebi dendiği zaman İmâm-ı Âzam’ın mezhebini
anlamaktan ziyade İmâm-ı Âzam ve onun yolunu takip ettiği tâbiîn ve sahabenin
mezhebini anlamak gerekir. Çünkü hiçbir müctehid, tâbiîn ve sahabe yolunu asla
terk etmemiş, aksine istikametini ve mezhebinin usullerini, izinden gittiği
sahâbe-i kirâmın usullerine dayandırmıştır. Zira onlar, hakkında Kur’an ve
Sünnette nas olan meselelerde naslardan asla ayrılmamışlar, hakkında nass
bulunmayan meselelerde de sahabe ve tâbiîn ictihad usullerine dayanarak,
kendilerinden ilim aldıkları hocalarının usûl-i fıkıh metodundan ilerleyerek
amel etmişler, ictihadda bulunmuşlardır.
Günümüzde ortaya atılan mezhepsizlik dini bozmaya çalışılan bir harakettir ama Allah Teâlâ ayet-i kerime de şöyle
buyurmuştur: "Şüphesiz
o zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz." (Hicr
15/9)
Yani dini bozamazlar. Daha geniş bilgi için
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder